26 Mart 2017 Pazar

Portakallı Yer Elması


İki tarif ekleyip kaçacağımı sananlara iki kez merhaba!
 :-)

Yok yok sözümüz söz olsun.
Kayıt altına alıyoruz.Şahitliğimiz bir önceki cümlelerimiz oluyor. Yaşarken geçen zamanın daimi şahitlik yaptığını bilerek davranıp, kontrol delisi de olabiliriz değil mi? Bunun yanında tecrübeler biriktirip büyüdüğümüzü, geliştiğimizi düşündükçe hataları-günahları bile sever olacak kıvama erişiyoruz. Yalnız en çokta geçmişte barınan hatalarla ezilip, horlanırız. Adı üstünde hata dediğimiz mevzularla üzerimize yürünüp, küçük bir çocuğu ezmeye çalışan şeklen kocaman aklen ufacık bile olmayan yaşı büyükler gibilerinin saldırısına maruz kalırız. Geçmişe dair cümlelerimizden de korkumuz hep bu örselenmeden sebepdir.

Bundan birkaç yıl evvel, çocukluğumuzun beraber geçtiği biri yüzünde müstehzi ifadeyle "çocukken ne hayalperesttin,hala öyle misin?" demişti. Ben de mutlu bir tebessümle "evet,hala kuruyorum. Çünkü onlar hayatta yaşadığım,yaşayacağım çoğu halin önizlemesi oluyor"dedim. Ama bunu cevabladığımda yetişkindim. Çocukken bir arada olduğumuzda herkesin içinde benimle dalga geçip, beni üzdüğünü hatırlatmamıştım. Çünkü böylesi bir cevabla, onun yaptığı hareketin aynısını başka bir şekilde yaparak ona benzemiş olurdum ki kızdıklarıma benzemekten Allah korusun!

Birazdan ekleyeceğim tarifi yazmadan önce blogun arşivine baktım.Bundan 10 yıl önce, blogun ilk yılında Zeytinyağlı yer elması eklemiştim. Bu tarifi eklemeden önce eskisine bir bakayım, neler yazmışım diye okudum. Zeytinyağı ile ilk tanışıklığımın kötülüğünden bahsedip, sonra meftun olmamı eklemişim. Daha karmaşık ve düzensiz yazma dönemlerimdeymişim. Bugünki tecrübelerimle kimine göre "hata" kimine göre "vay be" baya gelişmişim diyerek de bakılabilir.

Ama en çokta yanarım yanarım şu zeytinyağı ile tanışıklığımın kötü bir yağ yüzünden iyi olmamasına..Şükür ki sonrası güzel geldi.Zeytin; hem hayallerimin başrollerinde oldu hem de tutkuyla bağlandığım..
Zeytin,çok ama çok güzel bir nimet. Sıkıştığım anlarda zeytin ağaçlarını düşünüp,ruhumda övgüler dizip birgün zeytin ağaçlarımın altında uzanıp kitap okuyacağımı hatırlayarak rahatlarım. He birde söğüt ağacı altında yapacağım aylaklık zamanlarım olacaktı :-)

Yer elmasına gelene kadar yine bir dolu cümle kurup "amma boş konuşuyor"diyeceklere malzeme,tatlı tatlı okuyacaklara da tebessüm,okumayacaklara da birşey veremediğim yazı oldu.
Neyse asıl verilmesi gerekeni yani tarifi iliştireyim şuraya.


Portakallı Yer Elması

Malzemeler;

  • Yarım kg yer elması
  • 1 orta boy havuç
  • 1 ufak soğan
  • 1 çorba kaşığı pirinç
  • 1 çay bardağı sıkılmış portakal suyu
  • Tuz
  • Zeytinyağı
  • Yarım limon suyu
  • Dereotu
  • Şeker

Hazırlanışı:

  1. Tencereye zeytinyağı koyup, soğanı hafif kavurun.Şekeri de atın onunla 2 dakika çevirin.
  2. Ardından havucu minik doğrayıp atın.Onu da soğanla az soteleyip,az da su ekleyin havucu önden biraz pişirin.
  3.  Yer elmasını soyun. Soyarken su içine atın ki kararmasın.Suda yıkayıp,doğradığınız yer elmasını da tencereye atın.
  4. Tuzu,limonu,portakal suyunu atıp kısık ateşte tencere kapağı kapalı şekilde pişsin.
  5. Pirinç de ayrı yerde haşlansın.
  6. Yer elması pişince, ocağı kapatmadan haşlanan pirinci de ekleyin. Onunla da 1-2 kaynadıktan sonra ocağı kapatın.
  7. Yer elması ılınınca doğranmış dereotunu üzerine koyun ve zeytinyağı gezdirin.

8 Mart 2017 Çarşamba

Tuzlu Kurabiye



Ne yazsam şimdi?
Aynen bu soruyu içimden tekrarladım durdum. İnsan bazen birşeye istekle girişse de tıkanıyor.
Bu herşeyde böyle belkide; zevkle hazırlanan yemeği yiyememek,koşuya başlayıp yarısında durmak,severek dinlediğimiz müziği arada durdurup başka bir tanesine atlamak, yazacağım birşeyler deyip başka telden çalmak vs. İşte şu an yaptığım tam da o. Çuvallamamak için laf kalabalığı da diyen çıkarsa başım gözüm üstüne :-)

Sabah kahvesini içerken bugün birşeyler ekleyeyim istedim. Cümle,yalnız yenilenen hayatımın mini deklarasyonu gibi oldu. Çünkü güne kahveyle başlayan taifeye dahil olmam çok yeni,mevzunun acemisi veya cahiliyiz yani. Şimdi yanına bu kurabiyeler olaydı güzeldi :-)


***

Blog döneminde tanıdığım güzel insanlara İnstagram aracılığıyla tanıdıklarımı da eklemek nasip oldu. Bu eklediklerimden biri olan Yeliz, Almanya'da yaşıyor. Kısa sürede,uzun süreli bir muhabbetin iki  tarafı olduk. Hatta Almanya'ya ikinci gidişimde ona bir türlü varamasam da :/ o sağolsun İstanbul'a gelişinde kahvaltılarımızdan nasibini aldı. 
Daha da güzeli ve ömrümce anlamını,değerini unutmayacağım şey ise,kendisiyle yüzyüze bir araya gelmeden bana gönderdiği paket olmuştu. Havalimanında paketimi alacağım ablayı heyecanla beklerken "insan,ne kötü bir varlık diyenlere bakın insan ne güzel bir varlık"deyip herşeyin içimizde olduğunu,onu çıkarıp çıkarmamanın da bize bağlı olduğunu göstermek isterdim..
Yeliz'i pastalarıyla zihnimde çok iyi kodlasam da ondan denediğim ilk tarif bu oldu. Baya da oldu yapalı ve çok beğenilmişti. Bazı tarifler basit ama çok güzel,tarifsiz lezzet bırakırlar. Birde genelde klasik ve sıradan gelen kurabiye ya da kekleri daha çok seviyorum sanırım :-) Bu kurabiye de işte o gruptan oldu. 
Tarifi buraya da yazıyorum. O da başka bir hesaptan alıp,yayımlamıştı. 
Hepsinin linkini de bırakıyorum. Hepsine bir göz atın derim.


Tuzlu Kurabiye

Malzemeler:
  • 1 paket margarin (oda sıcaklığında) Ama ben tereyağı kullandım. Margarin tüketmediğimiz için.
  • 1 çay bardağı sıvıyağ
  • 1 yumurta (sarısı üstüne)
  • 2 yemek kaşığı toz şeker 
  • Tuz
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 tatlı kaşığı mahlep
  • Un
  • Çörekotu, susam
Hazırlanışı:



Un ve kabartma tozu hariç tüm malzemeler karıştırılır. Ardından yavaşça un ilave edilir, burada kıvamını kendimiz ayarlıyoruz. Aynı zamanda un ile kabartma tozunu da karıştırıp, o şekilde ilave ediyoruz. Ele yapışmayan bir hamur elde ettikten sonra, dilediğimiz şekli veriyoruz ve yumurta sarısını sürüyoruz üzerine. 180 derecede pişiriyoruz, afiyet olsun!


Tarifi,Yeliz'in sayfasında yazdığı gibi ekledim.Kendi İnstagram sayfamda yayınladığım zamanın linkiyle Yelizin sayfası ve Cahideninsofrasının linklerini de ekliyorum.








3 Mart 2017 Cuma

Germe Nahini



İnsanı bir heyecan kaplıyormuş!
Evet evet,uzun bir aradan sonra buraya birşeyler yazıyor olmak hem çok heyecanlı hem de çok tedirgin edici..
Bu sayfa,2017 yılının eylül'ünde 10 yılı devirecek.Bu benim adıma mühim dursa da blogun son yıllarında üretkenliğin buraya yansıması açısından o mühim olma halini yitirdi.
Buna dair nedenleri buraya eklediğim son yazılarda açıklamıştım. Ama benim için aslında hem değişen hayatımın etkileri hem de bunun yanında buraya ekleyeceklerimi fotoğraflama konusunda yaşadığım sıkıntılar  da sebeplerim oldu. Sıkıntıları tekrardan zikredersem; gece çekim yapamamak,yemekler olduğunda evde olamayıp günışığını kaçırmak, ölçüyle yapılamaması gibi teknik sıkıntılar.
Birşeyi öylesine yapmak yerine her açıdan dikkate alarak yapılmasından yanayım.Mükemmelin peşinde değilim ki yaratılmışların "mükemmele" ulaşmasına da inanmıyorum. Ama burada bir hikaye ve yanında onun sonucunu sunacaksam, bunu uygun bir kareyle aktarmalıyım. Birde insanın hayatla olan bağını yaptığı her eylem hissettiriyor. Umarım buraya uzun aralıklarla da olsa yazdıklarımla aksettirebilmişimdir.

Açıkçası son yıllarda eklediklerimle hep bir silkelenme arzusunda olduğumdan dem vurmuşum. Ama olmamış, olamamış, olamadı...
2015 yılıyla başlayan durma halim ve beraberindeki dönüşüm-değişim ile başka yere doğru, ama aslında aslolana doğru yol aldığımın farkındayım. Bunu buraya iliştirirsem aslında 10 yıllık bir blogger'ın bir yandan da kısa bir özetini bırakmış olurum. Çünkü bu yazıyı okuyacaklara da açıklama borcum var.

10 yıl içinde yazdıklarım evrilmiş ki ben de çok şey yaşayıp, on numara tecrübelerle büyüdüm. Bu tecrübeler düşüncelerime, ardından yaşamıma ve tabiki yazdıklarıma sirayet etti.
Sıfır kilometre diye söylenen klişe tabir yerine, sabit gibi dursa da daimi göçebe bir ruhun açıklaması olarak algılanması da naçizane talebimdir.

Sadece bir yemek blogger'ı değilim. Açıklamak, yazmak, hikayesinden bahsetmek de en azından benim adıma bu sayfanın şartıdır. Çünkü yaşadığım hayatı algılama tarzım böyle. Sadece tarif ekleyip, birşeylerden haberdar etmek değil de içinde varolan hikayesiyle aktarmak arzusuyla yola çıkmıştım. Elimden geldiğince de hem burada hem de İnstagram'daki sayfada da bu şekilde götürmeye çalışıyorum.
Hasılı diyecek sözüm, ekleyecek tariflerim, heybemi doldurma telaşım, dinlemenin hazzı, aktarmanın keyfiyeti olduğu müddetçe buradayım.

Okuyacaklara da müteşekkirim..

***



Burayı açarken aslolan hedefimden bambaşka yere doğru evrilsem de hala en çok istediğim şeylerden biri ailemin köklerinin geldiği yerin mutfak kültürünü tanıtmak, geleceğe aktarmak.
Bulgur diyerek dedemle yaptığım konuşmalarda çocuktum.
Annem ve anneannemi izleyip, öğrendiğimde büyüme yoluna geçmiştim.
Artık bayrak devralmak için uğraşan bir kalfayım.

Bu sebeple uzun aralığın sonucunda o kültürden bir yemekle açılış yapmak da çok daha anlamlı oldu.
Bu aslında bir çorba.Ama fikrimce ve güçlü tadıyla daha çok yemek gibi duruyor. Doyurucu çorba grubundan dersek belki daha uygun olacaktır.
İsmini Zazaca olarak okunduğu şekilde yazdım. Yazımda hata varsa özürler. Çünkü ağızdan ağıza öğrenilmiş bir dilden gelen bu ismi ancak böyle yazabildim.
Bizimkiler için "hedik" bu kara nohuttur. Bizde çocuklar için diş buğdayı yapıldığında bu nohutla yapılır. Tek başına yemek de çok nefistir. Buğday eklenmez,sırf bu yenir.
Böyle çorba olarak da ayrıca bir çeşidi daha var. Buna benzese de onun içine de buğday yerine bulgur köftesi giriyor. Onun da adı "Klorik" dir.
Bir dahakine de onu eklerim inşallah.



Germe Nahini
Malzemeler:

  • 1 kase kara ( Siyah )  nohut
  • 1 çay bardağı buğday
  • Su
  • 2 büyük boy soğan
  • Tereyağ 
  • Kuyruk yağı (bunu kullanmayanlar sırf tereyağ ile yapabilir. Veya kavurma kullanabilirler. )
  • Tuz
  • Toz biber

Hazırlanışı:

  1. Öncelikle kara nohutu akşamdan ayıklayıp,suya koyun.Suyun içine yaklaşık 1 çorba kaşığı tuz da atın.
  2. Sabah sudaki nohutun üzerine siyah bir su çıkmış olacak.Onu temiz su çıkana kadar su değişimi yaparak yıkayın.
  3. Yıkanan nohutu pişireceğiniz tencereye alın. Üzerini baya geçecek şekilde kaynar suyla doldurun. Buğdayı da ekleyin. Kaynadıktan sonra arada köpürecek.O köpükleri toplayıp, atın.
  4. Kısık ateşte pişmeye bırakın.
  5. Çorba pişmeye yakın özleşecek. Eğer suyunu kaybedip hala pişmediyse tekrardan kaynar su ekleyip, pişmeye bırakın.
  6. Çorba pişip hazır olunca altını kapatın.
  7. Zıfırı ( meyane ) için de 2 büyük boy soğanı yemeklik doğrayın. Tereyağ ile kuyruk yağında kavurun.
  8. Soğan karamelize kıvamında kızaracak. Ardından çorbanın altını tekrar açın. Bu zıfırı, tuzu,biberi  de ekleyip, bir kaynama gelene kadar ocağın altını açık tutun.
     Afiyet olsun.




Supangle

Bu tatlıyı ne zaman yesem,yapsam annemin eski evimizin küçük mutfağında gösterdiği çaba hep aklıma gelir. Mikser,blender yok iken süzgeç...